Monday 9 January 2012

ROJ TV Neden Kapatılmamalı?



Published by Gelawej.net


Kürtçe dilinin yasalarla yasaklandığı yıllarda, 1980'lerin başında, Danimarka’da yaşayan bir grub Kürt aydını, Kürt göçmen çocuklarına anadillerini öğretmek için, Kürtçe öğretmen yetiştirmek amacıyla Kuzey Avrupa Kültür Vakfına başvurarak bir ödenek alırlar. Türk büyükelçiliği, Kürtçe öğretmen yetirtirmek için açılması planlanan kursu engellemeye çalışır. Neden olarak’ta kursa katılanların Türk vatandaşı oldukları ve bunların Türk yasalarına göre, Kürtçe öğrenmelerinin Türkiye’de yürürlükte olan yasaların ihlali anlamına geleceğini belirtir. Türk diplomatlarının Danimarka’nın içişlerine karışma girişimi büyüyerek bir medya olayına dönüşür. Birçok Danimarka’lı, o dönemdeki hükümetlerine Kürtçe kursun açılamsı için baskı uygulayınca, Danimarka hükümeti, Kürt öğretmen yetiştirmek için açılması plananan kursa izin verir.

Aradan 30 yıl geçtikten sonra, 
Wikileaks tarafında yayınlanan ABD Dışişleri Bakanlığına ait  belgelere ve yine Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci sayın Egemen Bağış’ın yaptığı açıklamalara göre, Türkiye bu sefer Danimarkalılara Kürtçe’de yayın yapan Roj Tv’nin kapatılması için yoğun bir diplomatik baskı uygulamakta. Bundan dolayı’da Roj TV de tıpkı yayın lisansları iptal edilen Med TV ve Medya TV ile aynı kaderi paylaşma ihtimali ile yüzyüze kalabilir. Türk hükümetleri, 1995’ten beri, ulusötesi Kürt televizyon kanallarını PKK ile organik 'ilişkisi' olma, PKK’yi destekleme ve 'şiddeti teşvik etme' iddialarının yanısıra, yukarıda adı geçen televizyonları izleyen ve bu televizyonlara röportaj verenleri, polis ve yargı sistemini kullarak cezalandırıyor. Avrupa’da ise, diplomatik ve ekonomik gücünü kullanarak bu televizyonların kapatılması için yoğun bir çaba harcıyor. Son olarakta Wikileaks tarafında yayınlanan ABD Dışişleri Bakanlığına ait  belgelere göre, Türkiye, Roj Tv’nin kapatılacağına dair sözlü bir taahhüt aldıktan sonra, eski Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen’ın NATO Genel Sekreteri olmasına onay vermiş. Yine Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci sayın Egemen Bağış’ın yaptığı açıklamalardan anladığımız kadarıyla, Türkiye, Danimarka hükümetinden Roj TV’nin kapatılmasını talep ediyor. Geçtiğimiz aylarda Bağış’ın hem Danimarka’nın eski Ankara Büyükelçisi Christian Hoppe ile ve de son olarak sayın Bağış’ın Danimarka ziyaretinde, Roj TV’nin kapatılması için yoğun bir diplomatik kulis yaptığı Kürt ve Türk medya’sında haber konusu olmuştu. Sayın Bağış, Roj TV'nin kapatılması konusunda, Danimarka hükümetin’den "[a]rtık söylemlerle değil, eylemde de işbirliğini görmek” istediğini belirtiyor. Türkiye’den, Kopenhang Kriterleri arasında olan hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlık haklarına saygı gibi kavramları içselleştirmesi beklenirken, Türkiye bunun tam aksine siyasallaştırılmış hukuk sistemini ve “Ankara kriterlerini” İskandinavya’nın bir ülkesine ihraç etme uğraşında görünüyor. 

Türk kurumlarının suçlamalarına karşın, Danimarka Radio ve Televizyon Kurumunun (DRTK), Roj TV’nin yayınlarını inceledikten sonra, Roj Tv’nin şiddeti teşvik etmediği ve Danimarka yayıncılık yasalarını ihlal etmediğine dair 2005, 2007 ve 2008 yılında raporlar yayınladı. Ayrıca Danimarka Gazetecilik okulu direktörü Oluf Jorgensen’de 
Kopenhag Başsavcısı'nın Roj Tv’yi kapatma gerekçelerini abartılı ve Roj Tv’yi kapatmak için gösterilen delillerin de güçlü dayanağı olmayan deliller olarak niteledi. Jyllands Posten ve Politiken adlı Danimarka gazetelerinin haberlerine göre, Danimarka’da Kopenhag Başsavcısı tarafından açılan davanın usul ve şekil bakımından da sorunlu olduğu kanısı da ayrıca yaygındır. Bunun yanında savunma hakkının ihlal edildiği ve savunmanın şahit olarak davet etmek istediği kişilerin mahkeme tarafinda red edililirken, Türkiye’de devletin kontrolünde toplanan “verilerin”, “ifadelerin” ve de korucuların tanıklığı sorgulanmadan kabul görmesi, davanın hukuki bir dava olmanın ötesinde, uluslarası kararlar sonucunda açılan siyasal bir dava izlenimi vermektedir.

Londra Brunel Universites’inde, 2011 yılında tamamladığım doktara tezimde, Kürt ve Türklerin yoğun olarak yaşadıkları Berlin, Londra ve Stockholm’de yaptığım 78 yüzyüze görüşme ve yine bu şehirlerde yaptığım 6 fokus grup görüşmelerinde, Türkiye’de süren çatışmalara yönelik yayınlanan haberlerin Türk ve de Kürt medyasını izleyen göçmenler üzerindeki etkileri, çatışmalara dair haberleri nasıl yorumladıkları, bu haberlerin Türk ve Kürt göçmelerin etnik politik hareketlere katılımındaki rolü ve de çalışmalara yönelik haberlerin Türk ve Kürt göçmenlerinin ethnik kimlikleri ve günlük ilişkilerini şekillendirmesindeki rolü üzerine bir araştırma yaptım. Araştırmamda Roj TV’ye dair 'şiddeti' teşvik ettiği iddialarıyla çelişen sonuçlara ulaştım. Burada bu araştırmanın Roj TV’ye yönelik olan kısmında bahsetmek istiyorum.

Roj TV’yi düzenli olarak en çok izleyenler, Stokholm’de yaşayan Kürtlerdir. Bunun önemli nedenleri, İsveç’teki Kürtlerin Kürtçe’ye hakim olmaları ve Kürt çocuklarının İlköğretim ve Lise düzeyindeki İsveç okullarında Kürtçe öğrenebiliyor olmalarıdır. Londra ve Berlin’de yaşayan Kürtlerle karşılaştırdığımızda, Stokholm’de yaşayan Kürtlerin günlük yaşamlarında Kürt etnik kimliği, dili ve kültürü önemli bir rol oynadığını söyleyebiliriz. Türk televizyonlarını daha çok birinci kuşak Kürtler, “Kürtler konusunda önemli haberler veya tartışma programlarını” takip etmek için seyredilir. İkinci kuşak Kürt gençleri arasında Türk televizyonlarını izleme oranı çok azdır. Stokholm’de yaşayan Türk ve Kürt toplumları arasında şiddete varan bir sokak çatışması olmadığı gibi, Roj TV’yi günlük olarak takip ettikleri halde, PKK’ya eleştirel yaklaşanlarda yine Stokholm’de görüştüğüm Kürtlerdir. Yani gün boyu Roj TV izlediği halde ve etnik kimliğini “Kürt” ve de geldiği ülkeyi “Kürdistan” olarak tanımladıkları halde, PKK’ye eleştirel bakan bir grupla karşı karşıyayız. Bundan dolayıda Roj TV’nin toplumlar arasında şiddeti teşvik ettiği tezi, Stokholm örneğiyle geçerliliğini yitiren bir iddia konumuna düşüyor.

Öte yandan Türk-Kürt ilişkilerinin en çatışmalı olduğu yer Almanya’dır. Hem Türk hem de Kürt yazılı medyası Berlin’de her köşe başında satılıyor ve azımsanmıyacak derecede televizyonların çanak antenleri, genellikle etnik ulusötesi medya dediğimiz yayınlara çevrilmiş konumda tutuluyor. Hem Türkler hem de Kürtler, Türk televizyonlarındaki haberleri, dizileri ve eğlence programlarını izlemekle beraber Türkiye’deki hem politik hem de magazinsel haber ve kişileri yakınen tanıyabilmektedir. Görüştüğüm Kürtlerin çok az bir kısmı Kürt medyasını özellikle Roj TV takip ediyor. Bunun en önemli nedenleri arasında, yaşadıkları evlerde, uydu araçlarına izin verilmemesi ve Roj TV’ye kablolu yayından ulaşamamaları olduğunu belirttiler. Görüştüğüm aynı Kürt kökenli göçmenler, Almanya’da düzenlenen Kürt protesto yürüyüşlerine katıldıklarını da belirttiler. Almanya örneğini özetlemek gerekirse, Almanya’da görüştüğüm Kürt göçmenleri, Roj TV’yi düzenli olarak takip etmiyorlar ama düzenli olarak Türk gazete ve televizyonlarını takip ettikleri halde, Kürt kurum veya bireyleri tarafında düzenlenen protesto mitinglerine sıklıkla katılıyorlar.

Bunun yanısıra Berlin ve Londra’da araştırmaya katılan birçok Kürt kökenli izleyici, Türk medyasının Kürt kimliğini sürekli “terör”, “şiddet” gibi negatif öğelere indirgemesi yüzünden, Kürtler arasında Türk medyasına karşı bir güvensizlik oluşurduğunu da belirttiler. Türk medyasının haberler ve dizilerde, Kürtlerin sürekli negatif temsiliyetinin, Berlin ve Londra’da yaşayan Türk ve Kürt kökenli göçmenlerin ilişkilerini de olumsuz yönde etkilediğini belirttiler. Türk medyasındaki haberlerin, Kürtleri sürekli etnik kimliğini ve de yaşanan çatışmaların anlamlandırması bazında bir savunma konumuna ittiğini ve kendi ethnik kökenlerine daha da sarılmalarına neden olduğunu gözlemledim. Yani Türk medyası, özellikle Almanya’da Türk milliyetçiliğini pohpohlarken, istemeden ve dolaylı olarakta “ölü ele geçirilen teröristler” veya “kopralar bomba yağdırıyor” gibi haberlerleri yayınlayarak Kürt milliyetçiliğine de katkıda bulunmaktalar.

Avrupa’nın üç önemli başkentinde görüştüğüm Roj TV izleyicilerinin, Roj TV’yi seyretme nedenleri birbirinden çok farklıdır. Görüştüğüm insanları genel olarak değerlendirdiğimde bazıları “Kürdistan’da ne gibi gelişmeler olduğunu” öğrenmek, bazıları “kültür programlarını izlemek” veya “kendi yüzümüzü, bedenimizi, davranış seklimizi ve de sesimizi” duymak, bazıları da “günün aşırı stressinden uzaklasmak” ve “rahatlamak için bir Kürtçe müzik programı seyretmek”, ve Londra’da bir izleyicinin söylediği gibi “zaman öldürmek “ için Roj TV’yi izliyorlar.

Son dönemlerde, Batı’da yapılan izleyici araştırmalarında, sürekli şiddet içerikli film, haber ve diğer eğlence programlarını seyredenlerin, belli bir süre sonra programların içeriğine karşı bir desensitizasyon yani duyarlılığın azaltması gibi bir süreçten geçtiklerine ve şiddet içerikli programaların insanlar üzerindeki etkisinin abartılı olduğuna dair araştırmalar mevcuttur. Görüştügüm bazı Kürt ve Türk izleyicileri de, çatışmalarla ilgili haberlerin artık kendilerini o kadar etkilemediğini çünkü “hep aynı şeyler” olduğunu belirterek, aslında çatışmalarla ilgili haberlerin süreç içerisinde duyarlılıklarının azaltığını belirttiler.

Roj TV’nin yayın çizgisini salt bir ideolojik veya bir parti politikası çerçevesinde tanımlamak yanlış olur. Roj TV’nin farklı programları genel olarak incelendiğinde, değişik politik, ideolojik, dinsel, etnik ve cinsel kimliklerin kendini ifade etme şansı yakaladığı bir platformun yaratıldığı görüleceltir. Ayrıca Roj TV’nin yayınlarına toptancı yaklaşanlar, Roj TV’de program yapanların ve bu programları izleyenlerin bireysel, sınıfsal, cinsel, dinsel, politik düşünce farklılıkları ve farklı ihtiyaçlarını gözardı ediyorlar. Avrupa’da yapılan izleyici araştırmalarına göre program yapımcısı ve sunucuları, kendi cinsel, ethnik, dinsel, politik bakış açılarını haberlerine ve diğer programlara yansıttığını belirtirler. Roj TV’de program yapan kişilerin aynı sınıfsal, cinsel, ethnik, dinsel kimliklere sahip olmamasının yanısıra Roj TV’de yapılan bir programın tüm Roj TV çalışanlarının politik düşüncesine ve zevkine uygun olarak hazırlandığını söylemek ne kadar absürd ise, bu programların tüm Kürtleri etkilediği ve şiddeti teşvik ettiğini iddia etmekte bir o kadar absürd bir iddiadır. “Mâsum Kürt vatandaşlarımızı istismar ediyorlar” gibi ırkçı söylemler de Kürt izleyicilerini halen 1980 yıllarındaki gibi aynı mantıkla tanımlamaktan öteye gitmiyor. Bu taz ırkçı söylemlere girişen kişiler, Kürtlerin eşit vatandaş olma ve kimliklerini kamusal alanda ifade etme taleplerini ve Roj TV’nin programlarının farklı Kürt sosyal grupları arasında farklı algılandığını ve anlamlandırıldığını anlamaktan ne yazık ki çok uzaklar. Yani izleyiciler, düşünüldüğü gibi pasif birer tüketici değillerdir. Roj TV izleyicisini sadece PKK taraftarları veya politik hareketlere katılan Kürtlerle ile sınırlamak yanlıştır çünkü araştırmamda görüştüğüm Roj TV izleyicileri farklı politik eğilimleri olan geniş bir izleyici kitlesinden oluşuyor. Şöyle bir gerçeklik var ki, Kürt sokağına hakim olan, Türkiye’de, Ortadoğu’da ve de Avrupa’da önemli bir politik gücü olan PKK’nin, Roj TV ve Kürdsat gibi Kürt kanallarında, CNN Türk ve TRT gibi Türk kanallarında olduğu gibi Danimarkalıların TV2, Almanların ARD ve de Britanyalıların BCC kanalı gibi Avrupa kanallarında da farklı bir şekilde haber konusu olması gayet normaldır. PKK’nin haber konusu olması, onun politik misyonu, gücü ve Türkiye’de süren çatışmaların bir tarafı olmasıyla alakalıdır.

Bunun yanısıra, her ne kadar Kürtlerin bir kısmı TRT 6’in yayına başlamasına temkinli yaklaştıysa da, aslında TRT 6, Roj TV’nin Türk demokrasisine armağanıdır. Bu armağanın nasıl kullanıldığı ve hangi mesajın nasıl verildiği konusu tartışılabilir, ama eğer ki Roj TV olmasaydı, devlet TRT6’i kurmak ve Kürtçe yayın yapmak gibi bir çabaya girişmezdi. TRT 6’in içeriği meselesini şimdilik bir kenera bırakırsak devletin yasalarla yasakladığı bir dilde yayına başlaması, inkar politikasında bir “yumuşamanın” belirtisidir ve bu “yumuşamanın” Roj TV’nin yayınları sayesinde olduğunu belirtmek gerekir.

Genel olarak “şiddet” kavramı ötekileştirilenlerle özdeşleştirildiği gerçeğinin altını çizerek, Roj TV’ye karşı sürekli dile getirilen “şiddeti teşvik ettiği” suçlamalarının toptancı bir yaklaşım anlayışının ürünü olmasının yanısıra ampirik verilere dayanmayan suçlamalar nezdinde değerlendirilmeli. Gerçek şu ki Türk hükümetlerinin Kürt televizyonlarına karşı ileri sürdüğü iddiaların asıl nedeni, bu yayınların, Türkiye’nin yıllarca dayattığı tek ulus ve tek dil politikasına bir alternatif Kürt ulusallaştırma projesinin ve Kürt ulus bilincinin yarattığı ile ilgilidir.

Benim Avrupa’dan sorumlu olan sayın Egemen Bağış’tan beklentim, Roj TV’yi Diyarbakır’a taşınmasının önündeki engelleri kaldırılması ve eski politikanın devamı niteliğinde olan ve de aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemeyi uman anlayıştan olabildiğince uzaklaşılmasıdır. Bu çağda iletişim teknolojisinin bu kadar gelişmesi karşısında Roj TV’yi kapatmak için yapılan tüm diplomatik, politik, polisiye çalışmalar sadece ama sadece günü birlik politika ile sınırlı kalacaktır. Roj TV’yi kapatacaklarını sananlar, en kısa sürede yeni bir televizyonun izleyicilerine “Rojbaş” diyeceklerinin farkına varmalılar, tıpkı 3 Aralık 1994’de bombalanan Özgür Ülke Gazetesi'nin, 4 Aralık’ta tekrar yayınlanması gibi.

Son olarak bir Alman gazetecinin söylediği gibi, “Kürtleri sokağa çıkaran savaştır”, Roj Tv’ değildir. Kanımcada, Kürtleri sokağa çıkaran, savaşın yarattığı yoksulluk, Kürtlerin yerlerinden yurtlarından zorla edilmeleri ve Türkiye’de halen varlığı devam eden kurumsal ırkçılıktır, Roj TV değildir.

Dr Janroj Keles

1 comment:

  1. This comment has been removed by a blog administrator.

    ReplyDelete